Göbeklitepe Dünya Tarihinin Yeniden Yazıldığı Yerdir
- Göbeklitepe, dünya tarihinin yeniden yazıldığı yerdir. Her bulunan kalıntı ile dünya tarihi yeniden şekillenmektedir. Dünya tarihine açılan bir portal gibidir.
- Bahreyn’in başkenti Manama’da gerçekleştirilen UNESCO 42. Dünya Miras Komitesi toplantısında, Göbeklitepe’nin UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne kaydedilmesine karar verildi.
- Cumhurbaşkanımız 2019 yılını Göbeklitepe yılı ilan etti. Bu vesileyle Tarih Turizmi bilincini en üst seviyeye çıkarma fırsatı doğmuştur.
- Şanlıurfa’da bulunan Göbeklitepe arkeolojik alanının, Yukarı Mezopotamya bölgesindeki dünyanın bilinen en eski megalitik yapı grubudur. Göbeklitepe tarihinin günümüzden 11 bin yıl öncesine kadar uzandığı tespit edilmiştir.

Göbeklitepenin Bulunmasını Yarattığı Etki
Göbeklitepe’nin keşfi arkeoloji, antropoloji ve diğer bilimleri dumura uğratmıştır. Bunun yanı sıra teoloji açısından da bir bomba olmuştur. Zira buradan çıkan heykeller, dikili taşlar ve semboller, beklenenin aksine erkek tanrılar ve erkeklik sembolleri olduğu sanılan buluntulardır. Göbeklitepe keşfi öncesinde ana tanrıça kültü ve kadın egemen toplumun hüküm sürdüğü sanılmaktaydı. Göbeklitepe ile birden ondan da önce erkeğin daha üstün tutulduğu bir tapınma şeklinin olabileceği düşüncesi ortaya çıktı.
Göbeklitepe’nin Keşfi
1983 yılında tarlasını süren bir çiftçi (Mahmut Yıldız), toprak altında oymalı taş buldu. O dönem nedeni bilinmeyen şekilde hafife alınan ve fazla önemsenmeyen bu bulgunun önemi, ancak 1995’te anlaşıldı.
Şanlıurfa Müze Müdürlüğü, Alman arkeolog Harald Hauptmann danışmanlığında bir kazı çalışması başlattı. Sıradan arkeolojik kazılardan biri gibi sanılan bu çalışma, zamanla tespit edilen ögelerle insanlık tarihi hakkında bilinenleri değiştirdi.

Göbeklitepeye İlgi Giderek Arttı
Tespit edilen heykeller, simgeler, taşlar, çizimler, 3 boyutlu oymalar iyice dikkat çekmeye başladı. Çalışmalar uzun yıllar devam etti. Her gelişme arkeoloji dünyasında ve bilim dergilerinde büyük yankı uyandırdı. Bölgeyi görmek isteyenler ve gelişmeleri takip edenler arttı. 2008 yılında The Guardian gazetesinin attığı “Arkeologları sersemleten kazı alanı” başlığı, bölgedeki durumu özetliyordu.
Göbeklitepe son yıllarda yürütülen çalışmalar sonucunda dünya tarihinin yeniden yazılmasına neden oldu. Yakın zamana kadar en eski tapınak olarak bilinen Stonehenge’den de eski olan bölge, turizme de açılmış durumda.

Göbeklitepe’nin Coğrafi Konumu
Göbeklitepe, Şanlıurfa’nın 20 kilometre kuzeydoğusundaki Örencik köyü yakınlarında, yaklaşık 300 metre çapında ve 15 metre yüksekliğinde geniş görüş alanına hakim bir konumda yer almaktadır.

Göbeklitepe Tarihte Bilinen Bilinen En Eski ve En Büyük Tapınaktır
Neolitik döneme ait Göbeklitepe, tarihte tespit edilmiş en eski ve en büyük tapınaktır. Dolayısıyla yeryüzündeki ilk inancın merkezi olabilmesi açısından önemli. Bu bölgede yaklaşık 20 tapınak tespit edilmiştir. Şimdiye kadar yalnızca 6 tapınak gün ışığına çıkartılabilmiştir.
Natoinal Geographics’in Göbeklitepe’yi dünyaya ilanı
Tarihteki En Eski Yapıttan 7500 Yıl Daha Eskidir
Göbeklitepe bu zamana kadar bilinen en eski yapıttır. Göbeklitepe, Malta’da bulunan tapınaktan 5000, Stonehenge’den 7000, Mısır Piramitlerinden ise 7500 yıl daha yaşlı.

Tapınağın İnşası İçin Kayaların Biçimlendirilip Taşınması
Tepe üzerinde devasa boyutta taşlar ve bu taşların üzeri işlenmiş bazı sanat eserleri bulunuyor. Yakınlardaki taş kaynaklarının uzaklığı ve işlenmesi için gerekli insan gücü düşünüldüğünde bu anıtların yapılması için bin kadar insan çalıştırılması gerektiği tahmin ediliyor. Bu sayıdaki insanın böyle bir işte çalışması için bölgeye yakın bir yerde konaklaması gerekir. Bu kadar çok insanın bölgeye yakın bir yerde konakladığına göre bu kişilerin bir şekilde beslenmesi gerekir.
Buğdayın Keşfi
Bir arada bulunan bu kadar çok insanı toplayıcılık ya da avcılıkla doyurmak mümkün değildir. Bu bölgede binlerce farklı yabani buğday türü üzerinde araştırma yapılmıştır. Yapılan çalışmalar bu bölgede kendiliğinden yetişen buğdayları tespit etmiştir. Bunların genetik yapısının bugün tarımda kullandığımız ekilebilir buğday ile neredeyse aynı olduğu görülmüştür.

İnsanın mağara duvarlarına resim çizmekten vazgeçmesi başka bir deyişle avcılık ve toplayıcılık üzerine kurulan mağara yaşamını terk etmesi bu anıtın yapımıyla aynı yıllara rastlıyor.
Özetle; insanın muhtemelen ilk kez tarım yaptığı, yerleşik hayata geçtiği yer Göbeklitepe ve çevresidir. Aynı zamanda mağara duvarlarına resim çizmekten ziyade, sistematik bir biçimde sanat yapmaya ve kültürel birikim oluşturmaya başladığı yer de Göbeklitepe ve civarıdır. Başka bir deyişle ilk uygarlık kurulduğu yer ülkemiz toprakları içinde Göbeklitepe ve civarıdır.
Mağara Duvarlarındaki Resimlerden Kabartma Hayvan Figürlerine
Mağara duvarlarındaki avcılığı temsil eden resimlerden ziyade burada hayvan figürleri tek ve kabartma olarak işlenmiştir. Bu haliyle sanatsal açıdan farklı bir anlayışı etkileyici biçimde yansıtmaktadır. Taşlar üzerinde işlenmiş akrep, tilki, boğa, yılan, yaban domuzu, aslan, turna ve yaban ördeği figürleri yer almaktadır. Bir kısım arkeoloğa göre bu hayvan figürleri tapınağı ziyaret eden farklı kabilelerin sembolü olarak nitelendiriliyor.

Klaus Schmidt’in Göbeklitepe Hakkındaki Yorumu
Göbeklitepe ve civarında 15-20 tapınak olduğu sanılıyor. Klaus Schmidt’in sözleriyle “Göbeklitepe muazzam bir tapınaklar dağı niteliğinde, taş devri kabilelerinin çeşitli törenler düzenledikleri olimpik buluşma yeri olarak karşımıza çıkıyor”.

Buğdayın En Verimli Hale Getirildiği Yer Göbeklitepe
Bölgede yapılan araştırmalar sonucu önemli kültür bitkisi olan buğdayın ilk defa Göbeklitepe ve civarında yetiştirildiğini ortaya koyuyor. Üstelik budayın yüzlerce verimli farklı türünün yetiştirildiği de elde edilen sonuçlarda arasındadır.
İnsanların tapınak yapma, sanat icra etme yeteneklerinin yanında büyük bir topluluğu besleme konusunda da kafa yordukları ortadadır. Bu da insanların birlikte yaşama ve medeniyet olma bilinçlerini ortaya koymaktadır.
Koç University

T Sütunlarda Yer Alan 3 Boyutlu Aslan Figürü
Arkeologlar boyları 3 ile 6 metre arasında değişen T biçimindeki sütunların stilize edilmiş insan figürleri olduklarını düşünüyorlar. Sütunlar üzerine yansıtılan diğer figürlerden farklı olarak aşağı doğru iner şekilde tasvir edilen 3 boyutlu aslan kabartması dikkat çekiyor. Bu ve diğer aslan figürleri neolitik dönemde aslanların Anadolu’da yaşamış olma ihtimalini güçlendiriyor. İnsanları temsil eden T sütunlarının ağırlıkları 40 ile 60 ton arasında değişiyor.

Bira İçin Tarım
Bulgular taş devri insanlarının bira içtiğini de gösteriyor. Kazılarda şu ana kadar en büyüğü 160 litrelik kapasiteye sahip kireç taşına oyulmuş, altı bira varili bulundu. Klaus Schmidt, bulgular ışığında, insanoğlunun ekmek için değil, bira uğruna tarıma başladığına, bunun da ilk kez Urfa’da gerçekleştiğine kanaat getirmiş.

Sıvı Kullanılarak Yapılan Törenler
Arkeologlar tapınak kalıntılarındaki zeminlerinin özellikle sıvıyı geçirmeyecek şekilde yapıldığına dikkat çekiyor. Buradan, törenleri ne olduğu şu an kesinleşmese de bir sıvı (kan, su, alkol v.b.) eşliğinde gerçekleştirdikleri fikri oluşuyor.

Tapınakla Gelen Yerleşik Hayat
Göbeklitepe, yıllardır tarih derslerinde öğretilen “göçebe toplulukların tarımı öğrenerek yerleşik hayata geçtiği” tezini de çürütüyor. Yerleşik hayata geçişin çiftçilik ve hayvancılığın ortaya çıkışıyla birlikte gerçekleştiği düşünülüyordu. Schmidt’e göre ise avcı ve toplayıcı toplulukların Göbeklitepe gibi dini merkezlerde sürekli olarak bir araya gelmelerinin sonucunda yerleşik hayata geçilmiştir. Kalabalık toplulukların ibadet merkezine yakın olma arzusu ve çevrede bu toplulukların ihtiyaçlarını karşılayabilecek düzeyde yeterli kaynak bulunmamasından dolayı insanlar tarıma yönelmişlerdir. Yani tarım yerleşik hayatı getirmemiş, dini mabetlerin etrafında kalma arzusu sonucunda yerleşik hayat tarımı getirmiştir.

İnsanların Yabanıl Hayatta Yer Kapmayı Başardığı İlk Yer
Yabanıl hayatta yırtıcı hayvanların üstünlüğü tartışılmazdır. Yabanıl hayata karşı üstün gelmek için insanların bir araya gelmesi gerekir. Bir arada çoğalmaya başlayan insanlar arasında bir iş bölümü ve kurallar bütünlüğünün oluşturulması gerekir. İş bölümü toplumun beslenmesi için şarttır. Topluluk içinde herkesin birbirinden bağımsız aynı işi yapması verimli olmaz. Verimliliğin artması için mukayeseli üstünlüklere dayalı bir hiyerarşik yapının kurulması zorunludur. Bu durum meslekleri ortaya çıkarır.

İnanç Birliği İnsanları Bir Araya Toplar
Bir topluluğu bir arada tutacak en sıkı bağ inanç birliğidir. Bu yüzden topluluk merkezinin tapınak olması en doğru seçimdir. İnsanları bir inanç yapısı içinde bir araya getirdikten sonra kurallar belirlemek kolaydır. Sonrasında bu kurallar doğrultusunda toplum yaşantısı düzenlenir. Düzenin başına güçlü bir yönetici, dinsel lider seçilir. Düzeni sağlamak işi avcı bireylerin oluşturduğu topluluğa verilir. Bu topluluk içinde de güce ve yeteneğe dayalı hiyerarşik bir yapı kurulur. Avcılık ve toplumu koruma işi bu grubun sorumluluğuna verilir.

Toplum yaşantısı bu şekilde başlar. Sonrasında av hayvanları azaldığında veya avcı topluluk zayıf düştüğünde tarımsal üretimin ön plana çıkar. Topluluk büyüdükçe tarım avcılığın önüne geçmeye başlar. Topluluk daha da büyüdüğünde tarım ve hayvancılık yetmemeye başlar. Bu durum yeni kaynaklara ulaşmayı ve verimliliği zorunlu kılar. Bu aşamada tarımsal üretimi geliştirme çabaları başlar. Sonrasında ulaşılabilen bölgelerdeki başka topluluklar ile mal değişim çabası başlar. Zamanla ticaretle elde edilemeyen değerler savaşla elde edilme yoluna gidilir. Böylece güçlü topluluklar alfa güçler olur. Büyük medeniyetler ortaya çıkar.

Antalya Adrasan Tarihiyle İlgili Bir Video: https://youtu.be/MkSlPr8evH8